
10 Yıl Önce 10 Yıl Sonra

Yüzyıllar boyunca son derece yavaş bir şekilde değişen ve gelişen uygarlık ve kültürler özelikle 20. Yüzyıl’ın başından itibaren geçmiş yüzyıllarla kıyaslanamayacak kadar hızlı bir gelişim yaşıyor. Bunun temel sebebiyse teknolojinin hızlı gelişimi. Çocukluğumuzda şehirlerarası bir telefon görüşmesi yapmak için saatlerce beklemek gerekirken şimdi hemen herkesin cebinde akıllı telefonlar var. Bilgiye ulaşmak için artık ansiklopedi ciltlerine ihtiyacımız yok, internet üzerinde her türlü bilgiye ulaşabiliyoruz. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Yaşamın her alanında olduğu gibi otomotiv dünyasında da baş döndürücü değişimler yaşanıyor. İçinde olduğumuz 21. Yüzyıl’ın henüz daha başlarında olmamıza rağmen sektörde öylesine büyük değişim ve gelişimler yaşandı ki, takip etmekte bile zorlandık. Otomotivde sadece 10 yıl önce hayatımızda olan ve olmayan önemli olaylara bir göz atalım… Yazı: Halit Bolkan
10 Yıl Önce 10 Yıl Sonra

Önden Çekişli BMW
Bazı markalar geleneklerine çok önem verir. Özellikle de tasarımda belirli unsurları sürekli kullanım marka kimliğini vurgular. Buna sürüş karakterini de eklemek gerekir. Bazı markalar konfor bazıları ise sportif sürüşü ön planda tutar ve o karakteri markanın ayrılmaz parçası olarak gösterirler. Bu markalardan biri de BMW’dir. Alman Premium marka tasarımda “böbrek” olarak adlandırılan iki parçalı ızgarasında vazgeçmezken her zaman rakiplerinden daha sportif sürüş özellikleri sunmaya dikkat eder. Bu karakterin en önemli parçalarından bir de arkadan itişti. “ti” diyorum çünkü artık BMW’ni önden çekişli bir model ailesi var: 2 Serisi Active Tourer. BMW, arkadan itiş sistemin son sığınaklarından biri olarak ortak platform, daha düşük üretim maliyeti ve kullanım kolaylığı gibi etkenlere daha fazla direnemedi. Mini markasını bünyesine aldıktan sonra önden çekiş konusunda bilgi birikimini arttıran BMW, kompakt bir minivan olarak nitelendirilebilecek 2 Serisi Active Tourer’da Mini platformu kullanarak ilk önden çekişli modelini 2014’te satışa sunmuş oldu. Anlaşılan o ki, yakın gelecekte Alman markanın diğer kompakt modelleri de yavaş yavaş bu teknolojiyle yolara çıkacak ve kompakt sınıft a arkadan itişli bir model kalmayacak. Lüks modellerinde de belki ileride arkadan itiş yerini xDrive dört tekerlekten çekiş sistemine bırakır, kim bilir?
10 Yıl Önce 10 Yıl Sonra

Otomatik Şanzıman
Çok değil 10 yıl öncesine kadar Türkiye’de otomatik şanzımanlı otomobillerden uzak durulurdu. Lüks otomobillerde standart olarak sunulmasının dışında özellikler kadın sürücüler tarafından sınırlı sayıda küçük sınıf ve kompakt sınıf otomobilde tercih edilirdi. Bunu da temel sebebi geçmişte otomatik şanzımanların yakıt tüketimine hissedilir düzeyde olumsuz etkide bulunması ve büyük şehirlerde trafik şartlarının bugünkü gibi boğucu olmamasıydı. 10 yıl önce otomatik şanzımanlı otomobillere öcü gözüyle bakan sürücüler bugünse bu otomobilleri almanın peşinde. Bolca sıkışan trafik nedeniyle sol ayaklarına kramplar giren ve debriyaj balatası değişim periyotları artan sürücüler, yakıt tüketimine olumsuz etkisi azalan otomatik şanzımanların konforunu keşfettikten sonra pazarda büyük bir değişime sebep oldu. Bu noktada özellikler VW Grubu’nun 2000’lerin ortasında Golf ve Jetta modellerinde sunmaya başladığı çift kavramalı otomatik şanzımanı DSG önemli rol oynadı. Son derece hızlı vites değiştiren, performansa olumlu katkıda bulunurken yakıt tüketiminde de geçmiş otomatik şanzımanlara göre avantaj sağlayan çift kavrama teknolojisi artık, Ford, Renault, Mercedes gibi markalar tarafından da kullanılıyor. Diğer taraft an, otomatikleştirilmiş manuel, CVT ve tork konvertörlü otomatik şanzımanlar da geliştirildi ve olumsuz tarafl arı ciddi oranda törpülendi. Vites sayıları 9’a kadar çıkan otomatik şanzımanlar artık manuel şanzımanlı otomobil pazarını tehdit eder hale geldi. Artık Türkiye’de satılan her 100 otomobilden yaklaşık 45 adedi otomatik şanzımanlı ve trend bu sayının artacağını gösteriyor.
10 Yıl Önce 10 Yıl Sonra

ESP ve Lastik Basınç Göstergesi
ESP yani elektronik stabilite sistemi yeni bir teknoloji değil. 1995 yılında Mercedes S Serisi’nde kullanılmaya başlanan sistem, sensörler yoluyla yanal kaymaları algılayıp gerekli tekerleklere fren yaparak otomobilin savrulmasını engellemeye çalışıyor. Ancak 10 önce ESP,Türkiye’de zorunlu değildi. 2014 yılının son çeyreğinde Türkiye’de satılan tüm otomobillerde ESP sisteminin standart olarak sunulması zorunluluğu getirildi. Böylece trafik güvenliği açısından son derece önemli bir adım atılmış oldu. Bir diğer önemli adım, aynı tarihten itibaren zorunlu olan lastik basınç göstergesi oldu. Otomobilleri ve tüm tekerlekli taşıtların zeminle bağlantısının sağlayan ve tüm dinamik özelliklerinin temel noktası olan lastikleri hava basınçları artık sürücü tarafından araç içinden kontrol edilebiliyor. Daha da önemlisi araçlar artık lastiklerden biri ya da birden fazlasının basıncında sorun varsa sürücüyü uyarabiliyor.
10 Yıl Önce 10 Yıl Sonra

Elektrik Çağı
Elektrikli otomobiller son 10 yılın en önemli konu başlıklarından biri. Aslında bu teknoloji yeni değil, hatta benzinli otomobillerden de eski. Carl Benz, 1886 yılında ilk otomobilin patentini aldığında elektrikli otomobiller zaten yollara çıkmıştı. 1884 yılında İngiltere’de Th omas Parker, ilk elektrikli otomobili üretmeye başlamıştı. Elektrikli otomobille ilgili çalışmaların 1828 yılında başladığına dair kayıtlar bulunuyor. Benzinli motorlara yenik düşen elektrikli otomobiller 1930’larda tamamen ortadan kalktı. Çevresel etkenlerin dillendirilmeye başladığı 80’lerde tekrar çalışmalar başladı ve 90’larda kısıtlı sayılarda da olsa elektrikli otomobiller ortaya çıkmaya başladı. 2000’li yıllara gelindiğinde ünlü mucidin adını taşıyan Tesla markası sektörü hareketlendiren bir teknolojiyle ortaya çıktı. Menzil problemini kısmet de olsa çözen lityum iyon akülere sahip Tesla Roadster, 2008 yılında yollara çıktı ve 320 km’lik menziliyle diğer markalara da yol gösterdi. 2009 yılında Mitsubishi i-Miev’i 2010 yılında Nissan Leaf izledi. Renault, elektrikli otomobil teknolojisine en fazla ilgi gösteren markaların başında geliyor. Türkiye’de de üretilen Fluence Z.E., Zoe, Twizy gibi modellerle gelecekte otomobil dünyasının rotasına dikkat çekiyor. Türkiye’de yüzde 100 elektrikli otomobil teknolojisi üzerinde çalışan birçok kuruluş var. Bunlardan en önemlisi olan DMA, kendi geliştirdiği elektrikli sistemleri Toyota Corolla üzerine monte ederek satışa sunmaya başladığı gibi elektrikli bir taksi de İstanbul’da hizmete girdi. Yani elektrik çağı artık başladı ve önemli fırsatlar barındırıyor.
10 Yıl Önce 10 Yıl Sonra

Otomatik Fren Sistemi
Şehir içinde bir anlık dalgınlık, dikkatsizlik ya da yorgunluk kazalara sebep verebiliyor. Maalesef bunların bazıları ölümle de sonuçlanabiliyor. Bunun önüne geçmek, içinde insan unsuru olduğu için mümkün değil gibi görünse de otomotiv sektörü bir çözüm sunuyor; otomatik fren sistemleri. 200’li yılların ortasında sürücüyü uyarıp fren basıncını maksimuma çıkarıp sürücünün freni daha verimli kullanabilmesini sağlamaya yönelik sistemler yollara çıktı. 2008 yılında Volvo, XC60 modelinde 30 km/s hıza kadar devrede olan ve öndeki araçla olan hız farkına göre otomatik fren yapan City Safety sistemini tanıttı. Radar ve kameralarla öndeki aracı izleyen sistem öndeki araç çok yavaşladığında ya da durduğunda kazayı engellemek ya da çarpma hızını azaltmak için kendi kendine fren yapıyor. Sistemin yeni neslinde çalışma hızı 50 km/s’ye yükseldi ve yaya algılama sistemi de eklendi. Mercedes, Ford gibi birçok marka da benzer sistemler artık kullanılıyor. Adaptif hız sabitleme sistemlerinde de benzer bir mantıkla öndeki aracın yavaşladığında fren yapıp tekrar hızlanılabilmesi, radar, lazer ya da kamera bazlı bu sistemlerin, tamamen kendi kendine giden otomobillere giden yolda önemli bir kilometre taşı olarak gösterilebilir.
10 Yıl Önce 10 Yıl Sonra

Premium Kompakt
Premium ya da lüks marka olarak tanımlanan otomobil üreticileri uzun yıllar boyunca orta sınıfın altında modellerden uzak durmuştu. Çünkü bu markalar yüksek kalite ve teknoloji vaat ediyorlar ve bunu için de yüksek meblağlar talep ediyorlardı. Mercedes, BMW, Audi, Jaguar ve Volvo gibi Premium sıfatı taşıyan markalar sadece orta, orta üst ve lüks modellerle arz-ı endam ederken, büyümek ve ayakta kalabilmek için daha “sıradan” markaların alanına girmek zorunda kaldılar. Bunda diğer markaların orta ve orta üst sınıf modeller ile premium markaları tehdit etmeye başlaması da bir diğer etkendi. Kompakt sınıfa ilk ciddi girişi yapan marka olarak Audi gösterilebilir. 1996 yılında VW Golf bazlı Audi A3 fitili ateşlerken 1997 yılında Mercedes farklı bir konsepte sahip A Serisi ile ilk denemesini yapmıştı. Ancak Premium markaların asıl saldırısı 2004 sonrası başladı. BMW 1 Serisi, 2 Serisi, X1 ve X3, Mercedes A Serisi, B Serisi, CLA, GLA ve GLK, Volvo S40 ve V40 gibi modeller arka arkaya yollara çıkmaya başladı. Görünen o ki, premium markalar diğer markalar üzerindeki baskısını arttıracak.
10 Yıl Önce 10 Yıl Sonra

Otomatik Park Yardımcısı
Büyük şehirlerde park yeri bulmak yeterince zorken bir de bulunan alana aracı sığdırmak çoğu zaman zor olabiliyor. Hele bir de sürücü tecrübesizse ortalı kornalarla inlemeye başlıyor. Ayrıca park etmeye çalışırken küçük kazalar da yaşanabiliyor. 2004 yılına kadar bunu için bir çözüm yoktu. Toyota, ABD pazarına özel hazırladığı Lexus’ta ilk otomatik park yardımcısını tanıttı. Aslında sistem 2003’te Japonya pazarındaki Prius’ta tanıtılmıştı ama dünyaya açılması biraz zaman aldı. Sonrasında Audi’den Ford’a birçok marka bu sistemi sunmaya başladı. Sistemin temelinde sensörlerden gelen bilgiler ışığında direksiyonun elektronik kontrollü olarak çevrilmesi, gaz ve fren pedallarının sürücü tarafından kullanılması yatıyor. İlk nesillerde sadece paralel park için kullanılabilen sistem artık dikey parklarda da çalışıyor. Üstelik park yerinden çıkarken de direksiyon hareketlerini otomobile bırakabiliyorsunuz. Böylece çok dar park alanlarına bile girip çıkmak çok kolaylaşıyor. Bosch’un geliştirmeye devam ettiği yeni bir sistemde otomobil bütün park etme işlemini kendi yapabilecek, üstelik bunu aracın dışından akıllı telefonunuzu kullanarak da yapabileceksiniz.
10 Yıl Önce 10 Yıl Sonra

Otonom Sürüş
Otomobillerde bugün birçok sistem elektronik olarak kontrol ediliyor ve birçok işlem otomatik olarak gerçekleştiriliyor. Ancak otomobili hala sürücüler kullanıyor. Peki, uçaklardaki gibi bir otomatik pilot mümkün mü? Sadece belirli bir hızda gitmesi, öndeki aracı takip etmesi ya da park ederken direksiyonu çevirmesinden bahsetmiyorum; tamamen kendi kendine gitmesinden bahsediyorum. Evet, yakın gelecekte bu tip otomobiller yollara çıkacak. 1984 yılında Carnegie Mellon Üniversite’sinde hazırlanan 2 konsept bunun olabileceğine dair ilk ciddi çalışmaydı. 1987’de Mercedes’ten Eureka Prometheus konsepti geldi. Elektronik teknolojileri geliştikçe bu konuda daha ikna edici prototipler denenmeye başladı. 2013 yılında Vislab’ın geliştirdiği Braive isimli prototip gerçek trafik şartlarında ilk sürüşünü tamamladı. Otomobil markalarının yanı sıra Google da otonom sürüş sunan konseptler üzerinde çalışıyor ve prototiplerle testler gerçekleştiriyor. Yapılan açıklamalara göre otonom otomobilleri trafik işaretlerine ve trafik lambalarına ihtiyacı olmayacak; çünkü tüm otomobiller kendi aralarında iletişim kurarak trafik akışını sağlayacak.
10 Yıl Önce 10 Yıl Sonra

Kaybolan Markalar
Otomobilin yeni bir sektör olarak yapılanmaya çalıştığı 20. Yüzyıl’ın ilk çeyreğine kadar yüzlerce markanın büyük çoğunluğu ayakta kalamadı. Vahşi rekabet herhangi bir zayıfl ığı aff etmiyordu. II. Dünya Savaşı’ndan sonra taşlar yerine oturmuş gibi görünüyordu. GM ve Ford gibi çok markalı gruplar da oluşmuştu. 60’lı ve 70’li yıllarda da bazı markalar sahneden çekilse de 80’li yıllarda eski markalara yenileri de ekleniyordu. Son 10 yıla baktığımızda ise Avrupa ve ABD’de yaprak dökümü yaşandığını görüyoruz. 1938 yılında Henry Ford’un oğlu Edsel Ford tarafından kurulan Mercury, 2010’da kapatıldı. Mercury, Ford altyapılarıyla daha lüks otomobiller üreten bir markaydı. GM’in sportif markası Pontiac’ın 1926’da başlayan hayatı da 2010’da son buldu. GM’in diğer iki kaybından biri 1985’te kurduğu Saturn (2009) ve askeri araçların sivil versiyonlarına satmaya başlayınca ünlenen Hummer (2010) oldu. Avrupa’daysa Saab’ın ifl ası çok konuşulurken İngiliz Rover da ortadan kalktı. Bu arada, Daihatsu ve Chevrolet, Avrupa pazarıyla birlikte Türkiye’den çekildi.
Otomobil dünyasının en güvenilir bilgi kaynağı
Otomobil dünyasındaki tüm önemli gelişmeleri, doğru ve tarafsız şekilde okura ulaştıran otohaber dergisi yılda 12 sayı çıkan tek otomotiv dergisidir. Yıl boyunca çıkardığı birçok ek yayınla otomobil dünyasına dair her konuda okuruna zengin bir içerik sunar. Elektrikli ve hibrit otomobillerden safkan spor otomobillere, klasik ve antika taşıtlardan SUV ve crossoverlara uzanan zengin bir özel yayın çeşitliliği sunan otohaber dergisi ayrıca yıl boyunca gerçekleştirdiği test ve karşılaştırmaları da Test Yıllığı dergisinde bir araya topluyor.